
شهد قطاع غزة في السنوات الأخيرة حصارًا خانقًا وهجمات متكررة، لكن أحداث عام ٢٠٢٥ مثّلت ذروة المأساة الإنسانية. أصبح الموت والجوع والدمار وقائع يومية، في حين تتزايد الاتهامات الدولية بارتكاب إبادة جماعية ضد سكان القطاع. تُسلّط هذه المقالة الضوء على الأبعاد الإنسانية والقانونية والسياسية للأزمة، مستندةً إلى تقارير من منظمات حقوق الإنسان ومصادر إخبارية دولية.
أولًا: الوضع الإنساني الكارثي
يعيش سكان غزة، البالغ عددهم حوالي ٢.٣ مليون نسمة، في ظل انقطاع شبه كامل للكهرباء والماء، وقد دُمّر قطاع الرعاية الصحية بالكامل. تواجه المستشفيات نقصًا حادًا في الأدوية والمستلزمات الطبية، ويُجري الأطباء عملياتهم دون تخدير كامل، مما يُجبر المرضى على البقاء في الممرات بسبب الاكتظاظ.
تشير التقارير إلى أن عشرات المدنيين يُصابون أو يُقتلون يوميًا أثناء محاولتهم الحصول على المساعدات الغذائية، ويتعرضون لإطلاق النار في نقاط توزيع الغذاء. منذ مايو 2025، فقد أكثر من 1700 شخص حياتهم بحثًا عن الطعام، بينما تجاوز عدد المتضررين المباشرين من الجوع 200 شخص، معظمهم من الأطفال وكبار السن.
ثانيًا: أرقام صادمة
وفقًا لوزارة الصحة في غزة، تجاوز عدد القتلى منذ بدء الهجوم الإسرائيلي 50,500 قتيل. من بينهم نساء وأطفال، بالإضافة إلى مئات من الطواقم الطبية والصحفيين وعمال الإغاثة. وتجاوز عدد الجرحى 100,000، بينما لا يزال الآلاف في عداد المفقودين تحت الأنقاض. هذه الأرقام تعني أن كل عائلة تقريبًا في غزة فقدت فردًا أو أكثر من أفرادها.
ثالثًا: الإطار القانوني وتهم الإبادة الجماعية
أكدت عدد من المنظمات الدولية، وعلى رأسها منظمة العفو الدولية، وجود مؤشرات قوية على أن أحداث غزة تُشكل جريمة إبادة جماعية، ودعت المحكمة الجنائية الدولية إلى فتح تحقيق عاجل في هذه التهمة تحديدًا.
وصف خبراء الأمم المتحدة الوضع بأنه “انهيار للنظام القانوني الدولي”، بينما أصدرت محكمة العدل الدولية أحكامًا تُلزم الدول بالضغط على إسرائيل لوقف المجزرة، ورفع الحصار، وضمان تدفق المساعدات.
لا تزال الدعوى القضائية التي رفعتها جنوب أفريقيا ضد إسرائيل، والتي رُفعت أواخر عام ٢٠٢٣، قيد النظر أمام المحكمة. تتهم جنوب أفريقيا إسرائيل بارتكاب إبادة جماعية متعمدة ضد الفلسطينيين.
رابعًا: المواقف الدولية والإسرائيلية
صرّح مسؤول أوروبي رفيع المستوى بأن أحداث غزة “تشبه الإبادة الجماعية”.
تبنت منظمات حقوق الإنسان الإسرائيلية، مثل بتسيلم وأطباء من أجل حقوق الإنسان – إسرائيل، التوصيف نفسه، معتبرةً أن سياسات الحكومة الإسرائيلية في غزة تهدف إلى “القضاء على وجود الشعب الفلسطيني”.
وصفت تحليلات صحفية في صحيفة الغارديان وغيرها من وسائل الإعلام الدولية العمليات العسكرية الإسرائيلية بأنها جزء من خطة أوسع للتطهير العرقي وإعادة الهيكلة الديموغرافية في قطاع غزة.
خامسًا: التطورات العسكرية والسياسية
أقرت الحكومة الإسرائيلية خطةً لاحتلال مدينة غزة بالكامل، وهو ما تعتبره منظمات حقوق الإنسان تصعيدًا خطيرًا سيفاقم الكارثة الإنسانية. ويزيد استمرار القتال من حدة التوتر في المنطقة ويؤثر على الحسابات الجيوسياسية في الشرق الأوسط، حيث تخشى الدول المجاورة من امتداد الصراع وتصاعده إلى صراعات أوسع نطاقًا.
الخلاصة
لم تعد الأزمة في غزة مجرد نزاع مسلح، بل أصبحت اختبارًا أخلاقيًا وقانونيًا للمجتمع الدولي. وبينما تُظهر الأرقام والبيانات الميدانية أن المدنيين هم الضحايا الرئيسيون والأكبر، تتعالى الأصوات مطالبةً بوقف فوري لإطلاق النار، ورفع الحصار، ومحاسبة المسؤولين عن الجرائم.
السؤال الحاسم هو: هل سيتحرك العالم حقًا لوقف هذه المأساة، أم ستبقى غزة جرحًا غائرًا في ضمير الإنسانية؟

Gazze: Abluka, Acı, Açlık ve Ölüm: Tam Bir Soykırım
Giriş
Gazze Şeridi, son yıllarda ağır bir abluka ve tekrarlanan saldırılara maruz kaldı, ancak 2025 olayları bu insani trajedinin doruk noktasını temsil ediyordu. Ölüm, açlık ve yıkım günlük olaylar haline gelirken, Şeridin halkına yönelik uluslararası soykırım suçlamaları artıyor. Bu makale, insan hakları örgütleri ve uluslararası haber kaynaklarından alınan raporlara dayanarak krizin insani, hukuki ve siyasi boyutlarını vurgulamaktadır.
Birincisi: Felaket Niteliğindeki İnsani Durum
Yaklaşık 2,3 milyonluk Gazze nüfusu, neredeyse tamamen elektrik ve su kesintisi altında yaşıyor ve sağlık sektörü tamamen çökmüş durumda. Hastaneler ciddi ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısıyla karşı karşıya ve doktorlar tam anestezi olmadan çalışıyor, bu da aşırı kalabalık nedeniyle hastaların koridorlarda kalmasına neden oluyor.
Raporlar, her gün onlarca sivilin gıda yardımı almaya çalışırken yaralandığını veya öldürüldüğünü ve gıda dağıtım noktalarında vurulduğunu gösteriyor. Mayıs 2025’ten bu yana, 1.700’den fazla kişi yiyecek ararken hayatını kaybederken, açlıktan doğrudan etkilenenlerin sayısı 200’ü aştı; bunların çoğu çocuk ve yaşlı.
İkincisi: Şoke Edici Rakamlar
Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail saldırısının başlangıcından bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı 50.500’ü aştı. Bunlar arasında kadınlar ve çocukların yanı sıra yüzlerce sağlık personeli, gazeteci ve yardım görevlisi de bulunuyor. Yaralı sayısı 100.000’i aşarken, binlerce kişi enkaz altında kayıp. Bu rakamlar, Gazze’deki neredeyse her ailenin bir veya daha fazla üyesini kaybettiği anlamına geliyor.
Üçüncüsü: Soykırımın Hukuki Çerçevesi ve Suçlamaları
Başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, Gazze’deki olayların soykırım suçu teşkil ettiğine dair güçlü göstergeler olduğunu doğruladı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni bu suçlamayla ilgili acil bir soruşturma başlatmaya çağırdı.
BM uzmanları durumu “uluslararası hukuk düzeninin çöküşü” olarak nitelendirirken, Uluslararası Adalet Divanı, devletlerin İsrail’e katliamı durdurması, ablukayı kaldırması ve yardım akışını sağlaması için baskı yapmasını gerektiren kararlar verdi.
Güney Afrika’nın 2023 sonlarında İsrail’e karşı açtığı dava hala mahkemede bekliyor. Güney Afrika, İsrail’i Filistinlilere karşı kasıtlı olarak soykırım yapmakla suçluyor.
Dördüncü: Uluslararası ve İsrail Tutumları
Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Gazze’deki olayların “soykırıma varan” nitelikte olduğunu açıkladı.
B’Tselem ve İnsan Hakları İçin Hekimler-İsrail gibi İsrailli insan hakları örgütleri de aynı tanımlamayı benimseyerek, İsrail hükümetinin Gazze’deki politikalarının “Filistin halkının varlığını ortadan kaldırmayı” amaçladığını savundu.
The Guardian ve diğer uluslararası medya kuruluşlarındaki basın analizleri, İsrail askeri operasyonlarını Gazze Şeridi’nde etnik temizlik ve demografik yeniden yapılandırmaya yönelik daha geniş kapsamlı bir planın parçası olarak nitelendirdi.
Beşinci: Askeri ve Siyasi Gelişmeler
İsrail hükümeti, insan hakları örgütlerinin insani felaketi daha da kötüleştirecek tehlikeli bir tırmanış olarak değerlendirdiği Gazze Şehri’nin tamamını işgal etme planını onayladı. Devam eden çatışmalar bölgedeki gerginliği artırıyor ve komşu ülkeler çatışmanın yayılıp daha geniş çaplı çatışmalara dönüşmesinden endişe duydukları için Orta Doğu’daki jeopolitik hesapları etkiliyor.
Sonuç
Gazze’deki kriz artık yalnızca bir silahlı çatışma değil; uluslararası toplum için ahlaki ve hukuki bir sınav haline geldi. Rakamlar ve saha verileri sivillerin birincil ve en büyük mağdurlar olduğunu gösterse de, derhal ateşkes çağrısı yapan, ablukanın kaldırılmasını ve suçlardan sorumlu olanların hesap vermesini isteyen sesler yükseliyor.
Önemli soru şu: Dünya bu trajediyi durdurmak için gerçekten harekete geçecek mi, yoksa Gazze insanlık vicdanında derin bir yara olarak mı kalacak?